Yazı: Nisan Kapucu En yakın arkadaşınızın, dostunuzun aslında size tamamen yabancı doğduğunu daha önce düşünmüş müydünüz? Yani bambaşka bir kültürden, bambaşka bir aileden çıkma kan bağının olmadığı kardeşiniz… Onun anlatması dışında geçmişine şahit olunamayan fakat yine de sorgulamadan inanılan bir yabancı. Yine de işin tuhaf ve en güzel kısmı; bunun farkına vardığınızda gözünüzü korkutmuyor, sevginizin …
Yazı: Nisan Kapucu
En yakın arkadaşınızın, dostunuzun aslında size tamamen yabancı doğduğunu daha önce düşünmüş müydünüz? Yani bambaşka bir kültürden, bambaşka bir aileden çıkma kan bağının olmadığı kardeşiniz… Onun anlatması dışında geçmişine şahit olunamayan fakat yine de sorgulamadan inanılan bir yabancı. Yine de işin tuhaf ve en güzel kısmı; bunun farkına vardığınızda gözünüzü korkutmuyor, sevginizin ve ona olan inancınızın eksilmiyor olması. Hatta tersine size doğumunuzdan itibaren yan yana olduğunuz birçok insandan daha gerçek davrandıklarını anımsayıp gurur duyarsınız ilişkinizle. Bunu da eskilerin deyimiyle -en doğru şekilde- ‘’gönül bağı’’ ile açıklayabiliriz. Hakikaten de ne kadar güçlü bir tanım aslında!

Herkesin farklı bir yerlerde, farklı hikayelerle başlayan arkadaşlıkları vardır. Hatta kimisi yıllarca iki kişi arasındaki bir espriye bile dönüşür; sıkılmadan aynı hikayenin baştan tüm detaylarıyla konuşulduğu. Bazen de onunla tam olarak nerede yakınlaştığınızı bile bilemeyecek kadar uzun süre olmuştur; siz her konu açıldığında birbirinize farklı olaylar anlatırsınız. İşte arkadaşlıklarda demans yaşa ve yaşananlara bakmaz; kardeş hissiyatınız başlar başlamaz öncesini sıfırlatır zihinlere. Zaten çoğunlukla hesap yapmadan, masumiyetle başlar böyle ilişkiler. ‘’Evet, işte şimdi yakınlaştık.’’ demeden yaşantınıza devam edersiniz. Fakat kabul görür ki; en rahat başlayan veya en sağlam kurulan dostluk hakkında ise kimse bir genelleme yapamasa da en zoru, zor olduğu kadar da en güzel ve en özel bağı kuşkusuz -yaşayan bilir- yurt odanızda yaşarsınız.

Şanslıysanız dört kişiyle aynı odayı paylaşırsınız. Veya şansınızı burada değil de başka bir alanda değerlendirme umudunuz varsa sekiz, birbirinden uzak öğrenciyle yaşarsınız. Ailenizden onların üniversite hikayelerini duydukça biraz rahatlarsınız gerçi çünkü onların size kıyasla on altı, yirmi kişiye yaklaşan sayıda oda arkadaşları vardır zamanında. Ve size bu hayal bile edemeyeceğiniz ütopik bir senaryo gibi gelir. Kim bilir ileride sizin de çocuğunuza bu sayı ve yaşantı ütopik gelir? Fakat bir yandan da sayının aslında ne kadar önemsiz olduğunu çok iyi bilirsiniz; burun buruna yaşamak birbirini tanımayanlar için fazla ürkütücüdür. Hele yaşadığınız ülkenin bölgelerinin hiç birbirine benzemediğini hesaba katarsanız bu oldukça gerer sizi en başta. İçlerinden hangisine daha çok güveneceğinizi tahmin edemeden herkese aynı samimiyetle veya temkinlikle yaklaşırsınız. Önce samimi bir sohbet açmak için şehirleriyle alakalı bildiğiniz, duyduğunuz genellemeleri onlara sorarsınız; ya onlar aslını anlatır ya da söylentiye hak verip onlar da sizinle bu konu hakkında dalga geçer. İlk zamanlar dolabınızı kitlersiniz, eşyalarınızı kontrol edersiniz çünkü size sıkı sıkı tembih etmiştir yurt deneyimi olan tanıdıklarınız. Kimseye çaktırmadan, üzerlerine alınmasınlar diye değerli eşyalarınızı gizlice sağ baştan sayım yaparsınız. Buzdolabınızdaki yemeklere ise dokunulmasını pek istemezsiniz; o sizindir ve ailenizden size verilmiştir. Ama siz yine de yemeden önce teklif edersiniz çünkü bilirsiniz ki henüz güvenemiyor olsanız da sizi kendinizden sonra en iyi anlayacak kişiler yine onlardır. Yaşadığınız sorunların aynısını onlar da sizinle aynı mekanda yaşar ve tıpkı yine sizin gibi fark ettirmezler. Aileden ayrılmış olmak, mobil bankacılık uygulamalarını gün içinde durmadan kontrol etmek, mide koruyucunun yurt yemeklerinden dolayı olmazsa olmaza dönüşmesi vs. hepsi sizin ortak dilinizdir. Tüm bunlar bir süre sonra dert olmaktan da çıkar ve tamamen aranızdaki ritüele, gülüp dalga geçtiğiniz bir gençlik hikayesine döner.

Her ne kadar hepsinin yerini ayrı görseniz de zamanla, kıyafet dolabınızın kapağını açık bırakmanıza sebep olan bir dost edinirsiniz odada: ortak kıyafet ve ortak abur cuburlara sahip; oda arkadaşı olarak değil de komşu olarak görülen bir dost… Senin, benim kelimesinin artık kalmadığı bir sürece evrilirsiniz onunla. Öksürmeye başladığınızda elinde olan tüm ilaç ve bitki çaylarını önünüze serer, kırk yıllık şifacı gibi davranır. Hastalık da belki bundandır bilinmez ama kıyamaz vücudunuzu ele geçirmeye, bir öksürükle kaçar gider. Erken kalkmak zorunda olduğunuz günlerde sırf morali bozuk diye ‘’Bahçeye in.’’ dersiniz ve saatlerce ay ışığında, sanki hava hiç soğuk değilmişçesine birbirinize sarılıp ağlarsınız. On sekiz sene karşınızdakinden habersiz, kilometrelerce uzakta farklı hayatlar yaşadıktan sonra konuşmanızı ve mimiklerinizi etkileyecek denli aynı kişiye dönüşürsünüz. Yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmez, ve gerçekten bu böyledir. Bulunduğunuz yeri sevmeseniz bile o, sevmenize bir sebeptir. Bir gün yurttan ayrılıp aynı evi paylaşmanın hayalini kurarsınız. Çoğu zaman hayal olduğunu bilseniz de bunu bozmaz, evinizin duvarlarının rengine ve dekorasyonuna kadar planlarsınız.
Yine de her zaman kolay olmaz ilişki dinamiğini sabit tutmak. Birinizden biri illa özler ailesini fakat yattığı yataktan kafasını kaldırdığında yanında olan yalnızca sizsinizdir. Öfkelenir bu hayatına ve eksik hisseder, acısını sizden çıkarır zaman zaman. Ama bu bir dönemdir acısı acınızdır, özleminiz ortaktır. Yine birbirinize sarılıp içten sıcak yaşlar akıtırsınız gözlerinizden. Zamanında sizi sıkan, bunaltan insanları heyecanla birbirinize anlatırsınız. Birbiriniz olmadan geçen yılları tek gecede anlatırsınız tekrardan ve tekrardan.

Sonra yurttan ayrılma vakti gelip çatar. Aynı andaysa bu yine iki tarafı da yıkar ama yine de aynı şeylerle aynı anda birlikte mücadele etmenin tatlı burukluğunu yaşarsınız. Fakat eğer biriniz daha erken mezun olursa orada kalmaya devam eden kişi, diğerinin yattığı yatağa birisi gelene kadar oturup korur orayı çocuksu bir şövalye gibi. Çünkü evden ayrılan kardeşin yarattığı boşluğu yaratır. Bir gece anılarınızı düşünmek için bahçeye indiğinizde ise hava, hiç olmadığı kadar soğuk ve karanlıktır artık.