UNESCO ve Kültürel Değerlerimiz
Haber: Meltem Uygun
UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’nin dışında bir listeyle, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesindeki geçmişten günümüze aktarılan ve somut olmayan kültürel değerlerimizin bazılarını sizler için derledik, iyi okumalar.
- Meddahlık Geleneği (2008): Meddah, kıssahan veya şehnâmehân. Meddahın sözcük anlamı çok öven olup ilk başlarda öven kişileri ifade ederken zamanla topluluk önünde halk hikâyesi anlatan kişi anlamına dönüşmüştür. Kişiler, anlatılarını Osmanlı sarayında, şehir ve kasabalarda ve kahvehanelerde aktarırlardı. Özel bir anlatım yeri yoktur ve çoğunlukla kahvehanelerde anlatırlar. Meddah olayları canlandırırken seyircinin rahatça görebileceği şano türü yüksek bir yere oturur. Bir eline değnek alırdı. Bu değnekle dinleyicilerin dikkatini toplar, at, eşek vb. hayvanların anlatımı sırasında kullanır. Mendili taklit yaparken sesini farklılaştırmak için kullanır. Omzunda büyükçe bir mendil ya da makrame bulunur ve bunu kadın taklidi yaparken başörtüsü olarak örter. Meddahın anlatısını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, öyküler ve efsaneler oluşturur. Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kamber başlıcası olmak halk hikâyelerini, gerçek olayları, duyumlarını tekrar kurgulayarak aktarır.
- Aşıklık Geleneği (2009): Âşıklık geleneğinde sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere “âşık”, bu söyleme biçimine “âşıklık – âşıklama”, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de “âşıklık geleneği” adı verilir.
- Karagöz ve Hacivat (2009): Karagöz ve Hacivat, taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur.. Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayali denir. Yardımcıları çırak, yardak, dayrezen, sandıkkardır. Oyunda konuşmaların değişmesi baş hareketleriyle yapılır. Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir ve anlatılanlar rivayete dayanmaktadır. “Karagöz ve Hacivat” oyunlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, engelliler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Kürt, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır.
- Nevruz (2009): Kelimenin aslı eski Farsçadan gelir: Yeni anlamındaki nava ve gün ışığı/gün anlamındaki rəzaŋh birleşerek oluşturmuşlardır. Anlamı “yeni gün/günışığı”dır ve günümüzün Farsça’sında da hâlâ aynı anlamda kullanılmaktadır. (nev: yeni + ruz: gün; anlamı “yeni gün”) Nevruz Bayramı ya da kısaca Nevruz dünya çapında çeşitli halklar tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramıdır. Nevruz bayramına 4 hafta kala, her salı günleri özel günler olur ki, bunlara Çarşamba denir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 23 Şubat 2010’da aldığı 64/253 sayılı kararla 21 Mart’ı Uluslararası Nevruz Günü ilan etmiştir.
- Türk Kahvesi ve Geleneği (2013): Türk kahvesi, Türk kültüründe iletişim, konukseverlik ve paylaşım gibi sembollere işarettir. Cezve tercihindeki seçiciliği, kısık ateşte hazırlanışı, fincanlara yavaş yavaş dökülmesi ve törensel bir dikkatle azar azar yudumlanması gibi ritüelleri ile başlı başına bir gelenektir. Bir bardak suyun kahvenin yanında ikram edilmesi de bu geleneğin içerisinde yer alır. Türk sofralarında, yemekten sonra içilen kahve, yemeği tamamlayan bir unsur haline gelmiştir. Türk halk kültüründe özellikle kız isteme törenlerinde köpüklü kahve ikramı, saygıyı ifade ettiği gibi istemeye gelinen kız tarafından pişirilerek el becerisinin göstergesi olarak kabul edilir. Kahve, Türk toplumunda sohbetlerin ana unsurudur ve kahvesiz sohbetler eksik kalır, dostluklar oluşamaz. Bu nedenle bir fincan kahvenin hatırına kırk yıl ömür biçildiği söylemi halk arasında yaygındır.
- Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı (2014): Ebru, kitreyle yoğunlaştırılmış su üstünde, özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt üzerine geçirilmesi yoluyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Fırça ve boyaları özeldir. Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı bilinmemekle beraber bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu düşünülmektedir. Ebru sanatının köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır. Bilinen o ki bu sanat, kağıdın tarih sahnesine girmesiyle gelişmiştir. Osmanlı döneminde başlı başına bir sanat ve iş kolu olan ebruculuk, 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde unutulma noktasına gelmiştir. Bu sanatın tekrar hayat kazanması, ebru sanatına ‘çiçekli ebru’yu geliştiren büyük sanatçı Necmeddin Okyay sayesinde olmuştur.
- Geleneksel Çini Sanatı (2016): Çini sanatı, Osmanlılardan günümüze kadar gelmiş olan Türk sanatlarından kabul edilen bir tür killi topraktan meydana getirilen ve fırında pişirilen, bir yüzeyi sırlanmış, çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş, seramik parçasına denir. Çini sanatı, iç ve dış mimari süslemelerin yanı sıra toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, kase vb. şeklinde eşyalar üretilmesine imkan sağlayan bir el sanatıdır. Çini yapma sanatı da Çinicilik olarak adlandırılır.
- Minyatür Sanatı (2020): Osmanlı minyatür sanatı, Osmanlı saray kültürünü yansıtarak el yazmaları gibi lüks öğeleri süsleyen genelde Padişah ve diğer yüksek mertebelilere sunulmuş bir sanat şeklidir. Minyatür sanatı İslam dünyasında özellikle yer bulmuş bir saray sanatıdır. Yüksek gelişmişliğe ve kapsamlılığa, geç Orta Çağ’da İran, Irak, Orta Asya ve Anadolu’da bulunan Türk ve Pers hanedanlıkları dönemlerinde erişmiştir. Osmanlı miniyatür sanatı, hep birlikte kitap sanatı olarak anılan Hat, Nakş, Tezhip, Ebru ve Cilt gibi birbiriyle ilişkili geleneksel sanatlardan biridir. Minyatür sanatının Osmanlı himayesinde gelişip özgün Osmanlı minyatürü haline gelmesi II. Mehmet’ten I.Süleyman’a kadar olan dönemde gerçekleşmiş, 18. yüzyıla kadar da Minyatür sanatı Osmanlı sarayında önemli bir yer teşkil etmiştir.