Yazı: Deniz Sude Erkmen
İnsanlık tarihi, toplumların, kültürlerin ve medeniyetlerin evrimiyle birlikte kadın ve erkek ilişkilerinde önemli değişimlere sahne oldu. Bu ilişkiler, zaman içindeki sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelere sıkı sıkıya bağlı olarak şekillendi. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, kadın ve erkek ilişkilerinin kimi zaman eşitlik temelli, kimi zaman da eşitsizlik ve ayrımcılık içeren bir serüven olduğunu görmekteyiz.
Doğuştan Gelen Biyolojik Farklılıklar
Kadınlar genellikle XX cinsiyet kromozomlarına sahiptir, erkekler ise XY cinsiyet kromozomlarına sahiptir. Cinsiyet kromozomları, bireyin cinsiyetini belirlemede önemli bir rol oynar. Kadınlar, rahim, yumurtalıklar ve vajina gibi iç üreme organlarına sahiptir. Erkeklerde ise testisler, sperm üreten epididim, vas deferens ve penis gibi iç ve dış üreme organları bulunur. Kadın ve erkeklerde farklı hormonlar dominanttır. Kadınlarda östrojen ve progesteron, erkeklerde ise testosteron öne çıkar. Bu hormonlar, cinsel gelişimi ve üreme fonksiyonlarını etkiler. Kadınlar ve erkekler arasında farklılaşan ikincil cinsiyet özellikleri vardır. Bu özellikler, cinsiyetin belirginleşmesinde rol oynar. Örnekler arasında ses kalitesi, vücut kılları, meme gelişimi ve vücut yapıları bulunur.
Toplumsal Cinsiyet
Toplumsal cinsiyet, bu doğal olarak adlandırılan kıstasların bir sonucu değildir. Ergenlik sürecine kadar cinsiyet farklılıkları günlük hayata pek fazla etki etmemekteydi.
Evrimsel Süreç
İlk insan toplulukları avcı-toplayıcı yaşam tarzını benimsemiştir. Erkekler genellikle avlanma ve topluluk savunmasında daha aktif rol oynarken, kadınlar genellikle besin toplama ve çocuk bakımında daha yoğun bir rol üstlenmiştir. Bu, evrimsel olarak, türün hayatta kalabilmesi ve neslinin devam etmesi için uygun bir strateji olarak ortaya çıkmıştır. Evrimsel süreçte, bireyler arasında cinsel seçilim önemli bir rol oynamıştır. Erkekler genellikle çiftleşme rekabetine girmiş ve dişilere çekici gelmek için çeşitli davranış ve fiziksel özellikler geliştirmiştir. Dişiler ise genellikle sağlıklı ve güçlü erkekleri seçerek, genetik çeşitliliği ve neslin devamını sağlamıştır. Dişilerin gebelik ve doğum süreci, genellikle daha uzun ve enerji yoğunluğu yüksektir. Bu nedenle, kadınlar genellikle çocuk bakımında daha fazla zaman ve enerji harcamış ve bu durum, türün hayatta kalma şansını artırmıştır.
Hangi kişilik özelliğinde ve hangi cinsten olursak olalım tüm insanların ortak duyarlılığı işitilmek ve anlaşılmaktır. Bireylerin karşısındakinin kendi gibi düşünüp, hissedip, davranmasını beklemek en büyük yanılgılarıdır. Her iki cinste kendi yapılarını ve özelliklerini bilmeli, karşı cinsle farklılıklarını kabullenmeli ve birbirlerini kendilerine uymaya zorlamadan, ortak noktalarda birleşerek yaşamayı öğrenmelidirler.