Fast Food’a Karşı Akım; Slow Food!
Haber: Beyza Nur Doğan
Slow Food nedir?
Sabah işe yetişmek için acele etmek, öğlen iş temposunda atıştırmak, akşam ise kolay olan ne varsa yiyip geçmek…Günlük hayat koşturmacasında zevk alarak yemek yemenin ne olduğunu maalesef unuttuk. Yemek yemek, ruha iyi gelen bir ihtiyaç olmaktan ziyade geçiştirilen bir gereksinim haline geldi.
Dünya genelinde alışkanlık haline gelen fast food kültürüne karşı gelişen bir akım söz konusu: Slow Food. Hızlı, sağlıksız ve ayaküstü tüketim alışkanlığına yeni bir alternatif olarak geleneksel lezzetleri, yerel yemekleri, yeme biçimlerini ve klasik ekosistemlerin özelliklerini korumayı amaçlayan tüm bu durumlar Yavaş Hareketi‘nin bir parçasıdır. Yavaş bir şekilde tüketimi destekleyen bu akımın öne çıkan özelliği ise yemekte tüketilen malzemelerin bulunduğunuz bölgeye ait olması.
Bu hareket temelinde bir bölgenin coğrafyasına ait, lokal ürünler kullanmak ve dışarıdan, hazır ürün almamayı bulunduruyor. Böylece geleneksel yemek kültürünün korunmasını da beraberinde getiriyor. Yani ortaya çıkan ürün; o bölgeyi etkileyen doğal etkenler (toprak, su, bitki örtüsü gibi) ile bölgeye tarımsal özelliğini veren insan faktörünün birleşiminden oluşuyor. Bu noktada insan, ürünlerin ekim, yetiştirilme, pişirilme teknikleri ve uygulamalarında etkili bir konumda yer alıyor. Her coğrafyanın çevresel özellikleri ve insanının geçmişi, kültürü farklı olduğu için Slow Food akımına göre ortaya çıkan bütün tarımsal ürünler baştan sona benzersiz bir özellik kazanıyor.
Slow Food akımı aynı zamanda ürünlerin doğaya saygı gösterilerek üretilmesini, gıda ve tarım biyoçeşitliliğini korumanın önemini ve mümkün olduğunca kişinin kendi yediğini kendisinin yetiştirmesi gerektiğini savunuyor. Temelde yemek yemenin yalnızca hayatın devamlılığını sağlamak için gerçekleştirilen bir eylem, bir gereklilik olmadığıni; hayattan zevk alınmasının önemini ortaya koyduğundan yemek yerken sosyalleşme konsepti de bu hareket için önem taşıyor.
Nasıl, ne zaman, nerede başladı?
Slow Food Hareketi, 1982 yılında Roma’nın en önemli meydanlarından biri olan Piazza di Spagna’da, ilk McDonalds’ın açılmasına verilen büyük tepki şeklinde ortaya çıkıyor. Hareketin kurucusu Carlo Petrini liderliğinde bir grup, açılışı tabaklar dolusu İtalyan makarnası fırlatarak protesto ediyorlar. Bu işletme onlar için Sanayi Devrimi sonrasında hızlanan yaşam temposunun ve bilinçsizleşen yeme alışkanlıklarının temsilcilerinden biri olduğundan, ona karşı yavaşlığı ve yerelliği savunuyorlar.
Petrini, bölgesel yiyeceklerin ve üreticilerinin haklarını korumak için ülkenin kuzey kesiminde bulunan Piedmont Bölgesi’nde herhangi bir kâr amacı gütmeyen, katılımcılarının gönüllü olduğu bir organizasyon kurar. Slow Food hareketi, resmi olarak Paris’te yer alan Opera Comique’de kurulur ve Slow Food Manifestosu içinde İsviçre, Arjantin, Danimarka, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, Japonya, Avusturya, Fransa, Macaristan, Brezilya, İspanya, İsveç, Hollanda ve Venezuela’nın yer aldığı 15 ülke tarafından imzalanır. Artık 80.000’i aşkın üyesiyle uluslararası bir sivil toplum örgütü kurulmuş olur.
Türkiye’deki İlk Türk Slow Food Köyü; Germiyan Köyü
Hızla gelişen ve değişen zamana ayak uydurmaya bir ucundan başlayan ülkemizde bu hareketi ilk tanıyan yer İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı olan Germiyan köyü. Türkiye’de ilk Slow Food Köyü seçilmiştir. Köy halkı ekmeklerini katkısız doğal ekşi mayadan pişiriyor, sebzelerini kendi tarlalarında yetiştiriyor ve mevsiminde olmayan hiçbir ürün de kullanılmıyor.
Köydeki işletmelerin tümünde, yöresel tahılların unlarıyla yapılmış doğal maya ile hazırlanan “Germiyan Ekmeği” ikram ediliyor. Germiyan’a özgü başlıca lezzetlerden Kopanisti Peyniri, Hurma Zeytini, Şekeriçi Damat Lokumu, Bazina ve Pirinçli Mantı gibi ürünler mevsimine göre hazırlanıyor. Köyde yapılan üretimin temel amacı katkısız ürünler yaratmak ve geleneksel lezzetlerin devamlılığını sağlamak.
Eğer gezi turunuza Çeşme’yi eklerseniz Germiyan köyüne de mutlaka uğramanızı öneririm.
Okuduğunuz için teşekkürler!