Evlilik: Bireyselleşme ve Bütünleşme Dengesi
Yazı: Semanur Demir
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre her birey kendini gerçekleştirmek ister. Bu kendini gerçekleştirme süreci, bireyin kök ailesinden ayrışmasıyla mümkün olur. Bowlby’nin teorisine göre, bireyler bireyselleşme ve bütünleşme arasında gidip gelir. Ailesiyle bütünleşmiş birey, duygularını ve düşüncelerini ayırt etmekte zorlandığından nesnel yargılara varamaz. Bu durum, bireyin bağımlı hale gelmesine ve özerkliğini ortaya koymasına, dolayısıyla kendini gerçekleştirmesine engel olur.
Evlilik, sadece cinselliği meşrulaştıran bir kurumdan daha fazlasını ifade eder. Türün devamını sağlama isteğinin ötesinde, iki insanın birbirlerinin bireyselliklerine saygı, sevgi, anlayış ve hoşgörü göstererek bir arada bulunmalarıyla mümkündür. Günümüzde evlilik yaşı artmakta ve boşanma oranları yükselmektedir; bu da evlilikte tahribata yol açan sebeplerin araştırılmasını artırmıştır.
Evlilik, yalnızca evlenen bireylerin seçimlerinden ibaret değildir. Toplumun ataerkil veya anaerkil yapısı, ailelerin birbirine uyumu gibi birçok kültürel, sosyolojik, politik ve ekonomik meseleden etkilenir. Evlilikte bireyselleşme, eşitlik, özgürlük ve sevgi ile mümkündür. Bütünleşme ise itaat, boyun eğme ve ait olma özellikleri varsa gerçekleşir. Bu bağlamda, kök ailesiyle bütünleşmiş bir bireyin, evlilikte de aynı bütünleşmeyi arayacağını söyleyebiliriz.
Ataerkil bir toplumda evli bir kadından itaat, boyun eğme ve ait olma özellikleri beklenir. Kadın bu duruma uyum sağladığında, evliliğin sürdürülebilmesi için gerekli olan eşitlik düzleminden çıkar ve bu da evlilikte tahribata yol açar. Tarih boyunca filozoflardan sanatçılara, din adamlarından düşünürlere kadar birçok farklı disiplinden insan, evlilikte bireyselleşme ve bütünleşme konusuna dikkat çekmiştir. Evlilikte bireyselliği kaybetmeden bütünleşmenin önemi vurgulanmıştır.
Nietzsche, “Evlilik: İki kişinin onu yaratanlardan daha fazla olan yaratma istemine evlilik derim ben. Böyle bir istemin sahipleri olarak birbirlerine saygı duymalarına derim ben evlilik diye.” sözüyle bireyselleşme ile bütünleşme arasındaki dengeye vurgu yapmıştır. Bütünleşmeyi “daha fazla yaratma istemi” olarak, bireyselleşmeyi ise “birbirlerine saygı duyma” ile ifade etmiştir.
Lübnanlı filozof Halil Cibran ise, birey olma ve bütünleşme dengesinde ölçüsüz bütünleşmenin evliliğin otantik ve özgün yapısını tahrip ettiğini şu sözleriyle vurgulamıştır: “Fakat bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgârları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.”
Sonuç olarak, evlilikte bireyselliği kaybetmeden bütünleşmek, hem bireylerin hem de toplumun huzuru için önemlidir. Eşitlik, özgürlük ve sevgi temelinde kurulan evlilikler, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler oluşturur. Evliliğin bu dengeyi koruyarak, bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerine olanak tanıyan bir yapı olduğunu unutmamak gerekir.
KAYNAKÇA
Kitap: Aile Danışmanlığı Kuram ve Uygulamalara Genel Bir Bakış / Nilüfer Özabacı Zülal Erkan