Saf Kötülüğün Portresi: Otomatik Portakal
yazı: Kerem Ateş
Neyden bahsediyor?
“Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi? Kötülük seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?”
İsminden başlamak gerek. Otomatik Portakal ismi ilk okunduğunda akılda hiçbir çağrışım yaratmaz. Yazarın bu isimle aktarmak istediği şey portakal kadar doğal bir meyvenin otomasyona uğrayıp ucube bir şeye dönüşmesidir. Yani doğal olan insanın doğal olmayan yollarla bozulmasını ima eder.
Kitap iyiliğin bir seçim yerine bir zorunluluk haline getirildiği durumu eleştirir. Kitabın ana karakteri Alex 15 yaşında bir genç olmasına rağmen saf kötülüğün tanımı olmuştur ve cinayet dahil bütün suçları işlemiştir. Toplum olarak psikopat dediğimiz insanların hepten bir yansımasıdır. Kötülükten ve şiddetten haz alır ve yakalandığında ise yaptıklarından değil de yakalandığından pişman olur. Hapishanede bir süre geçirdikten sonra yeni çıkmış bir deneysel tekniğin ilk deneği olur ve iyiliğe şartlandırılır. İyiliğe şartlandırılıp iyi davranışlarda bulunsa da aklı eskisi kadar çürümüş ve şeytani olmaya devam eder.
Özet
“Bizler güdülerler, yüksek etikle ilgilenmiyoruz. Biz sadece suç oranını düşürmekle ilgileniyoruz… Bir de tıka basa dolmuş olan hapishanelerimizi rahatlatmakla.”
Alex ve çetesi 15-16 yaşlarında olan bir grup gençtir. Kitap, “katkılı” yani içinde türlü uyuşturucular bulunan sütlerin içildiği bir barda başlar. Çete her gün sabah okula gidip akşam “katkılı sütlerini” içtikten sonra akla gelebilecek her kötülüğü yapmayı gelenek haline getirmiştir. Bardan çıktıktan sonra içkili bir mekâna gidip ceplerindeki bütün paralarla etraflarındaki insanlara içki ve yemek ısmarlayarak suç işlemeye başlamadan önce görgü tanıkları üretirler. Aynı zamanda ceplerinin bomboş olmalarını bir mekan soymak için motivasyon olarak görürler. Bu yüzden cepleri ısmarlama faslının ardından tamamen boşaldığında bir dükkanı soyarlar ve içeridekileri tekme tokat döverler sonra da hiçbir şey olmamış gibi geri dönerler. Görgü tanıkları, polisler suçu haber alıp geldiklerinde çetenin gecenin başından beri orada olduğunu yalandan doğrular. Çete teşekkür olarak onlara bir şeyler ısmarlamaya devam eder. Sonra beğendikleri bir arabayı kaçırırlar ve bir süre dolaştıktan sonra yolun kenarındaki bir evde dururlar. Su isteme bahanesiyle evin içine izinsiz girerler, eve ve evin sakinlerine akıl almaz şeyler yaparlar. Yaptıkları hunharca davranışların hiçbirinden ne iğrenirler ne de utanırlar. Arabayı denize atıp bara dönerler ve grup arasında Alex yüzünden bir gerilim yaşanır. Evlerine dağılırlar.
Bir sonraki buluşmalarında çetenin üyeleri Alex’e tuhaf davranır. Bir süre sonraysa bu tuhaflık güç çekişmesiyle ilgili bıçaklı bir kavgaya dönüşür ve Alex galip gelir. Diğerlerine kendini kabul ettirdiğine kendini ikna eder. Zengin bir mahallede bir evi soymaya giderler. Alex malikanenin sahibinin kafasına sert bir darbe vurup cinayet işler. Ekibin diğer üyeleri ona ihanet eder ve onu kör ederek evde polislerin eline bırakırlar. Tutuklanır ve cezaevine götürülür. Yaptığı hiçbir şeyden pişman değildir ve onu en çok çetesinin ihaneti öfkelendirir. İki yıl yatar. Odada yaşanan kavgada bir cinayet daha işledikten sonra Ludovico’nun Tekniği denilen yeni bir buluşun ilk deneği olur.
Deneyin amacı suç oranını düşürmek ve hapishaneleri rahatlatmak için kötülüklerine çare bulunamayan insanları iyiliğe şartlandırmaktır. Normal hallerinde çok zevk aldıkları şiddet ve kötülük dolu eylemler Ludovico sıvısı enjekte edilerek filmler izlettirilir. İlk denek olan Alex’e bunlar yapılır ve deney başarıyla sonuçlanır, artık kötü şeyleri düşündüğü zaman bile midesi bulanıp çok fena olmaktadır, ama bu kötü şeyler düşünmeye devam ettiğini ve bunları arzuladığını değiştirmemektedir.
Hapisten çıkınca başına beladan başka bir şey gelmez. Evden kovulur, “katkılı süt” eski tadını vermez, sürekli dövdüğü yaşlılar tarafından tekme tokat dövülür. Artık bir polis olan eski bir çete üyesi ve eski düşmanı tarafından ölesiye dövülür. Sonra politik bir amaç uğruna kullanılarak kendi sonunu getirmek amacıyla camdan aşağı atlattırılır. Her yeri kırılır ama hayatta kalır. Çıkabilecek skandalı engellemek amacıyla şartlandırılmaları kaldırılır ve eski haline geri getirilir. Hatta devlet tarafından yüksek maaşlı bir iş ve güzel bir hayat verilir Alex’e. Çünkü amaç başından beri gençlerdeki çürümeyi düzeltmek değil, suç oranlarını ve hapishane doluluğunu düşürmektir.
İyi bir insan olmak mı iyilik etmek mi?
“İyilik içten gelir, İyilik seçilen bir şeydir. İnsan seçemediğinde insanlıktan çıkar.”
Kötülük, Alexi’in ruhunun derinliklerine kadar işlemiştir. Kimyasallarla ve psikolojik yöntemlerle iyiliğe şartlandırılması onun sadece dışarıdan iyi görünmesini sağlar. Demek ki iyilik yapmak iyi olmaya eşdeğer değildir. Aslında kitabın üstünde durduğu konuların arasında en ağır basanı budur. Aklı kötülükten başka bir şeye çalışmayan birini sadece iyilik bilen birine dönüştürmek, onu idam etmekle eşdeğerdir. Sonuç olarak bir insan topluma kazandırılmış olarak görünse de amaç hükümetin tekrar seçilmesidir. Bu toplumda herkesin aklı sadece çıkara çalışmaya başlamıştır ve bunun sonucunda Alex gibi bir ürün ortaya çıkmıştır. Bu anlatıda aslında Alex bir karakter değil, bir konsepttir. Toplumun ve yönetimin çürüyüşünün bir sembolüdür. Atalarımızın bu konu hakkında çok yerinde bir sözü vardır, “Balık baştan kokar.” Bunun kanıtını da kötülüğün sembolü olan Alex’i “iyi” etmeye çalışan hükümetin kitabın sonunda onu iyi etmekten vazgeçip ona para ve güzel bir hayat sağlamasıyla görürüz.
“Şikâyet etmene gerek yok evlat. Seçimini yaptın ve bütün bunlar seçiminin sonucu. Artık ne olacaksa hepsini sen seçtin.”
Yazar Hakkında
Kitabın yazarı Anthony Burgess 25 Şubat’ta İngiltere’de doğmuştur. Stanley Kubrick’in filme uyarlamasıyla asıl ününü kazanan romanı Otomatik Portakal ile bilinir. Bir yazar olmasının yanı sıra kendini bir besteci olarak da tanıtır, 250’den fazla bestesi vardır. Aynı zamanda bir dilbilimcidir ve bu alanda dersler vermiştir. 22 Kasım 1993’te hayata gözlerini yummuştur.