Okunması Gereken 5 Stefan Zweig Kitabı
- Sabırsız Yürek (Acımak): 1939’da basılmış romanı, Zweig’in en uzun kurgusu olmuştur.1946 yılında Maurice Elcey aynı başlıkla romanı bir filme uyarlamıştır. Ayrıca roman, Türkiye’de Acımak ismiyle de yayınlanmıştır. Zweig, romanında tema olarak merhamet duygusunun tehlikesini vurgulamıştır. Merhamet gösterilen kişinin bir süre sonra amansız isteklerine boyun eğmenin ne kadar tehlikeli olabileceği, acıma duygusunun tarafları nasıl yıkıma sürükleyeceği konu edinilmiştir.
- Satranç: Stefan Zweig’in Brezilya’da sürgünde yazdığı ve en tanınmış eserlerindendir. Hikâye New York’tan Buenos Aires’e yolculuk yapan bir deniz vapurunda yaşanır. Bir grup yolcu gemideki kurgusal satranç şampiyonu aynı zamanda burjuva insan olan Mirko Czentovic’i partiye davet eder. İlk partiyi beklendiği gibi rahatlıkla şampiyon kazanır. Yine kaybedilmekte olan rövanş partisinin ortasında, oyuna Dr. B. adında bir başka yolcu daha katılır ve bir beraberlik kurtarır. Bunun üzerine yolcular tarafından Czentovic ile Dr. B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr. B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı nasıl öğrendiğini bildirir. Gemide satranç şampiyonuna karşı ilk müsabaka Czentovic’in yenilgisi ile biter. Dr. B zihninde kendiyle yaptığı binlerce oyunun verdiği yetkinlik sayesinde Czentovic’in oynayacağı oyunları önceden hesaplayabilmekte ve çok hızlı bir şekilde hamle yapmaktadır. İkinci müsabaka sırasında Czentovic, karşısındakinin zamanla huzursuzlaştığını fark edince özenle yavaş oynamaya başlar ve Dr. B yine kriz geçirince parti yarıda kalır.
- Amok Koşucusu: Stefan Zweig’ın 1922’de yazdığı bir uzun öykünün adını, Uzakdoğu’da bir tür cinnet hâlini târif etmek için kullanılan “amok” tâbirinden alır.Stefan Zweig’ın en önemli eserleri arasında yer alan eser, ölüm ve intihar kavramlarına odaklanır. Salt özetleme tekniği ile yazılmış, basit kurguya sahip, şiirsellikten uzak bir metindir. Öykü, Hollanda sömürgesi olduğu dönemde Endonezya’da görev yapan bir hekimin, bir gemide Avrupa’ya yolculuk sırasında karşılaştığı bir başka yolcuya başından geçenleri anlatması etrafında gelişir. Kalküta’da yaşayan Alman asıllı anlatıcı, kimse tarafından görünmek istemediği için geceleri, herkes yattıktan sonra güverteye çıkan hekimle tanışır ve hayatının sırlarını öğrenir. Aslen Leipzig’li olan hekim, çalıştığı hastanenin para kasasına el uzattığı için yedi yıl önce bir çeşit sürgünle Endonezya’da bir göreve gönderilmiştir. Kendisinden başka beyazın yaşamadığı bu ücra yerde zamanla alkole bağımlı, depresif bir ruh haline girer. Oradaki sıkıcı hayatı sırasında bir gün Hollandalı varlıklı bir tüccarın güzel ve kibirli İngiliz karısı kürtaj talebiyle muayenehanesine gelir. Kadın, gizlilikle yapılmasını istediği bu kürtaj için yüklü bir miktar para vermeye hazırdır; bu teklifini oldukça küstahça ve doktordan hiçbir şekilde ricada bulunmaksızın yapar. Yıllardır bir Avrupalı kadınla karşılaşmayan hekim, kadından para değil, kendisini vermesini ister ve reddedilir. Ancak saplantılı bir aşkla bağlandığı bu kadını bir daha aklından çıkaramaz; pişman olup özür dilemek ve kadına yardımcı olmak için peşinden koşar.
- Olağanüstü Bir Gece: Kendi gerçeğini arayan ve tuhaf rastlantılarla buluşan kayıp ruhlar, Stefan Zweig öykülerinin değişmez sakinleridir. Olağanüstü Bir Gece, Zweig’ın öykücülüğünde zirveyi tutar ve Viyanalı asilzade Baron R.’nin hayatını değiştiren böyle bir tecrübenin, tek bir gecenin öyküsünü aktarır. 20.yüzyıl başında Viyana’da, at yarışı ve bahis heyecanıyla başlayan Olağanüstü Bir Gece, insan ruhunun gizemli doğasının ve erotizmin yardımıyla baronu, sınırları katı ahlaki kurallarla çizilmiş burjuva toplum hayatının dışına çıkarır. “Çünkü aslında her şey küçük bir yaşantıdan ibaret.”
- Korku: Korku, Avusturyalı yazar Stefan Zweig tarafından 1925 yılında yayınlanan bir romandır. Irene, varlık ve birçoğuna göre huzur dolu hayatına renk katmak için, bir piyanistin peşinde kocasına ihanet etmektedir. Piyanistin sevgilisi olduğunu iddia eden bir kadın tarafından şantaja uğrayana kadar bu kaçamak ilişkide mutluluğu arar. Zayıf karakterli bir kadın olan Irene, bu zayıflığın rüzgarında savrulurken kendini bir heyecan fırtınasının ortasında hisseder ve içi soğuk olan her insan gibi, kendisi yanmadan tutku ateşiyle sarılmış olmaktan hoşlanmaktadır. Bu tutku ateşi, uzun sürmez ve alevi Irene’ye de sıçrayınca, rezil olmak ve dışlanmak korkusunun da etkisi ile elinde olan mutluluğun farkına varır.