Minik Serçe “Sezen Aksu”
Haber: Meltem Uygun
Sezen Aksu, tarihler 13 Temmuz 1954’dü gösterdiğinde, Denizli’nin Sarayköy’ünde Fatma Sezen Yıldırım adıyla hayata merhaba dedi. Yaklaşık üç yıl daha Denizli’de kalan Yıldırım ailesi, bir tayin sebebiyle İzmir’e yerleşmek durumunda kaldı. Denizli’ye göre bilinmezliklerle dolu, koca bir şehirdi İzmir ve farkında olmadan büyük bir müzisyene ev sahipliği yapıyordu. Selanik göçmeni olan annesi Şehriban Hanım fen bilgisi, Rizeli olan babası Sami Bey de matematik öğretmeniydi. Oğulları nihat ve kızları Sezen’le beraber Konak’ın Köprü semtinde yaşamaya başlamışlardır. İzmir’in onlara gösterecekleri şeylerden tamamen habersizlerdi.
Sezen’in okul macerasıyla başladığı kendini keşfetme serüvenine sadece ailesi değil, konu komşusu da şahitlik ediyordu. Enerji dolu bir çocuk olmasiyla ün yapmıştı. Eğlenmeyi, şarkı söylemeyi çok seviyordu. Önce evdekilere konser veriyor, yetmeyince açıyordu pencereyi sokaktan gelip geçene, o da olmayınca belediye otobüslerindeki kalabalığa karşı başlıyordu şarkı söylemeye.
Sesinin güzel olmasının yanında iyi de bir dansçıydı. Zaten dansçı olmayı kafasına koyduğundan, eline tefini alır almaz atıyordu kendini ortaya. Özgüveni yüksek bir çocuktu ama muhafazakar bir ailede yaşıyordu. İzmir Kız Lisesi’ne başladığında kendinden daha emindi artık. Okulla kurduğu ilişkinin yanı sıra, çocukluk hayallerine de sık sıkıya bağlıydı. Sami Bey’se kızıyla başa çıkamayacağını anlayınca müzik eğitimi almasına müsade etti. Müzik derslerinin yanında dans, resim ve tiyatro kurslarına da gitmeye başladı. Diğer bir değişle sahnede olmak için her yolu deniyordu.
Tam da o yıllarda, 15-16 yaşlarında Hafta Sonu Dergisi’nin düzenlediği, jüri başkanlığını Ajda Pekkan’ın üstlendiği, Altın Ses yarışmasında sahneye çıkıp şarkı söyledikten sonra, yasak olmasına rağmen seyircilerden bir alkış tufanı koptu. Ama sonuç açıklanınca büyük bir hayal kırıklığına uğradı: Altıncı olmuştu. Yarışmanın birincisiyle Nilüfer’di.
Tabii 1970’li yılların sonunda yaşadığı başak hayal kırıklığı vardı ki hepsinden beterdi. Daha gencecik yaşında, liseyi bitirmeden bir evlilik gerçeekleştirdi ama oldukça kötü bir tecrübe kazanarak, yaklaşık yedi ayın sonunda boşanmayı tercih etti. Oturup acısını paşa paşa çekmiş, sonra da gözyaşlarını silip kapıdan dışarı çıkmıştı. 1973’te liseyi bitirdikten sonra Şehirlerarası Telefon Başmüdürlüğünde çalışmaya başladı. Farklı şehirlerden gelen telefonları birbirine bağlayarak para kazanan Sezen, yıllar sonra farklı şehirlerdeki insanları müziğiyle de birbirine bağlayacağını bilir gibi, bir yandan da iş arkadaşlarına şarkı söylüyordu.
Tarih 1974’ü gösterdiğindeyse Ege Üniversitesi Ziraat Fkültesi’ne kaydını yaptırdı. 12 Mart darbesinin üzerinden üç yıl geçmişti. Devrimciler öldürülmüş ama devrimci fikirler yeniden ayaklanmıştı. Üniversiteler, işçi grevleri, gecekondular İş-Ekmek-Özgürlük sloganlarıyla yankılanıyordu. Sezen böyle bir atmosferde üniversiteye adım attı. Günün birinde Ali Engin Aksu adında bir jeoloji asistanıyla tanıştı. Ali Engin devrimciydi ve Sezen onunla beraber değişmeye başladı.
1974’te Ali Engin’le yaptığı ikinci evliliğinden sonra, aynı yıl yepyeni bir fırsatla karşılaştı. Melodi Plak’ın İzmir şubesinde bir kayıt doldurdu ve İstanbul’a gönderdi. Cevap beklenenden erken geldi ve Sezen İstanbul’a davet edildi. Bu sayede, 1975’te ilk plağını çıkaran Sezen, “Haydi Şansım” isimli şarkıyla müzik dünyasına merhaba dedi. İlk plağının yarattığı hayal kırıklığından sonra İzmir’e dönen Sezen, Kadifekale Gazinosu’nda sahne almaya başladı. Sonra Küaför açan Sezen, iştetmeciliği pek beceremediği için kuaför salonu battı.
Tüm bu aksiliklere rağmen Sezen İstanbul2a kuzeninin yanına gtti. Yine gardını düşürmedi yolu uzun, hedefi belliydi. Neredeyse bütün vaktini Unkapanı’nda geçiriyor ve birilerine kendini dinletmeye çalışıyordu. Sonra Atilla Özdemiroğlu sayesinde 1976’da ikinci 45’liğini “Kusura Bakma” ismiyle piyasaya sürdü. Bu plakla beraber yavaş yavaş tanınmaya başlansa da iddialı bir isim değildi.
Bir yıl sonra, Bebek Belediye Gazinosu’nda sahne alma şansı yakaladı. Onu popülerliğe ulaştıran asıl şarkısnı da bu yıllarda söyledi. Söz ve müziği kendisine aitti ve ükenin pek çok yerinde artık onun sesi duyuluyordu: Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler.. Kaybolan yıllarının acısıyla yeni şarkılar yazmaya devam ederken, eşi Ali Engin’le ayrılma kararı aldılar. 1978’de Serçe isimli duble albümüyle dinleyici karşısına çıktı. İnsanlar bu albümdeki “Minik Serçe” şarkısını çok sevdiler. Kariyerindeki yükselişi iş insanı Sinan Özer’le yaptığı evlilikle taçlandırdı.
Evliliğinden Mithat Can isimli bir çocuğu oldu ve müzikte kendini bulmak için çeşitli denemeler yapmaya devam etti. Yıldızların büyük buluşması ise sonunda gerçekleşti. Onna Tunç, Aysel Gürel ve Sezen Aksu… Türk pop müzik tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir birliktelikti ve bu birliktelik, hepimizi dertten derde savuran o şarkıların ortaya çıkmasını sağladı. Biz dinleyiciler, o saf şarkıların ilk nüvelerini 1981 yılında “Ağlamak Güzeldir” albümündür. O dönemde en çok sükse yaratan ve Sezen’i tüm Türkiye’ye tanıtan şarki çıktı ortaya: “Firuze”.
1984’te, sanki kendi başını kendi omuzuna yaslıyormuş gibi, “Sen Ağlama” albümünü yayınladı. 1979’da senaryosunu ve yönetmenliğin Atıf Yılmaz’ın üstlendiği “Minik Serçe” filminde gösterdiği performanstan cüret alarak, tiyatro sahnelerinde ünlü isimlerle müzikal yaptı. Ve bu sırada Onna ile Sezen’in arkadaşlığı aşka evrildi. Ve bu birliktelikten yep yeni şarkılar, yepyeni aşklar, hüzünler doğmaya başladı. ” Haydi Gel Benimle Ol”, “Geri Dön”, “Tükeneceğiz” bu şarkılardan bazılarıdır.
Gün geldi Sezen’le Onna’nun tutku dolu ilişkileri ayrılıkla noktalandı. İşte o sıralarda gencecik insan olan Uzay Heparı ile çalışmaya başladı. Fakat 1994’te bir mtosiklet kazasında ve 1996’da ise Onna’ı uçak kazasında kaybettikten sonra müziğe sığınan Sezen, yol arkadaşlarının anısına çeşitli şarkılar yazdı. Devam eden yıllarda Goran Bregoviç’ten Goro Mafyan’a birbirinden değerli isimlerle çalışarak bugünlere geldi. Çok sevdiği şiirleri müziğe dönüştürmeyi de ihmal etmedi. O sadece aşıkların unutulmaz sesi değil toplumsal sorunlarıda işleyen şarkıları ile de karşımıza çıkar.