İklim Tamkan: Bence Dönüşüme Tanık Olmak Bu İşin Büyüsü
Röportaj: Dilara Yiğit
İzmir Devlet Konservatuvarı’ndaki eğitiminin ardından Graz Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etti. Fazıl Say’ın desteği ve Senem Demircioğlu ile birlikte ‘’İlk Atlas’’ albümünü 2017’de müzikseverlerle buluşturdu. İtalya’dan Polonya’ya kadar pek çok ülkede konserler veren Sevgili İklim Tamkan ile deneyimleri ve çalışmaları üzerine konuştuk. Kıymetli cevapları için kendisine teşekkür ederiz.
Henüz 11 yaşındayken müzik eğitimi almaya başladınız ve hikayeniz İzmir Devlet Konservatuvarı’na kadar uzandı. Bize müzikle olan ilişkinizden ve sizin için taşıdığı anlamdan bahseder misiniz?
11 yaşımda müziğe başladım ve ne iş yapacağımı bilmeden babamın yönlendirmesiyle bu dünyaya girmiş oldum. Müzikle aramdaki ilişki değişik, tutkulu, bazen kavgalı gürültülü bazen çok sakin ve huzurlu. Yaşadığım döneme, çalıştıklarıma, dertlerime ve mutluluklarıma göre değişiyor. Elbette müzisyenlerin, müzikle ilişkisi ‘’Sivillerin” ilişkisi gibi değil biraz daha inişli çıkışlı. Müzikle böyle bir ilişkim olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Bunu bir iş olarak değil de bir yaşam biçimi, ‘’hissetme’’ olarak görüyorum. Dolayısıyla müzikle aramda mesleğimden ziyade çok daha derin bir bağ var.
İzmir Devlet Konservatuvarı’nı tamamladıktan sonra Graz Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nde eğitiminize devam ettiniz. Önemli bir sanat merkezi olan Avusturya’da eğitim almak size neler kattı? Deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Aslında müzik eğitimime Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda başladım. Akabinde Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda devam ettim. Avusturya benim için tabii ki bir dönüm noktasıydı. Hem akademik hem de kişisel olarak beni çok fazla geliştirdi diyebilirim. Orada geçirdiğim zaman, öğrendiklerim, gözlemlediklerim, müzikle ilgili bakış açım, sorguladıklarım ve sayamadığım pek çok şey orada değişti. Ek olarak havası, suyu, gelenekleri ve çalışma kültürü daha farklıydı. Dolayısıyla Avusturya’ya gitmeseydim ‘’bugünkü İklim’’ olamazdım. Çok belirleyici bir yaş aralığında oradaydım. Hem kendimi bulmaya çalıştığım hem olgunlaştığım ve sorguladığım zamanlardı. Ek olarak hayatla ilgili birçok görüşüm orada yaşadıklarımla şekillendi. Dolayısıyla bu müziğime de etki etti. Avusturya aslında bana ‘’beni’’ kattı. Şu an iyisiyle kötüsüyle neye sahipsem orada tek başıma yaşarken edindiğim tecrübeler sayesinde oldu.
Fotoğraf: Zeynep Gölgesiz
Türkiye’nin yanı sıra İtalya, Polonya, İsviçre, Slovenya, Almanya gibi birçok ülkede konserler verdiniz. Farklı ülkelerden dinleyicilerle bir araya gelmek sizi nasıl etkiledi? Farklı kültür yapılarının müziğinize etkisi oluyor mu?
Hem öğrencilik hem de profesyonel meslek hayatımda bir ayağımın hep Avrupa’da olmasına özen gösterdim. Bunun özellikle Türkiye’de yaşayan müzisyenleri daha çok motive ettiğini ve formda tuttuğunu düşünüyorum. Aynı zamanda psikolojik olarak kendimi sadece burada hissetmek istemiyorum ve bunun üretkenlik üzerinde itici bir gücü olduğuna inanıyorum.
Kültürel zenginlik konusuna gelirsek bu zenginliği en çok kendi ülkemde yaşıyorum. Çok da aşina olmadığım, dinleyerek ve hissederek anlamaya çalıştığım birçok müziği yapmaya çalışıyorum. Ayrıca zenginlik ve sanatsal etkileşimi en çok Türkiye’de hissediyorum.
Fotoğraf: Fethi Karaduman
Cemal Süreya, Metin Altıok, Edip Cansever gibi şairlerin şiirlerini yorumladığınız ‘’İlk Atlas’’ adlı albümünüz müzikseverlerle buluştu. Böyle bir albümü oluşturma süreci nasıl ilerledi? Sizce edebiyat ve müzik arasında nasıl bir ilişki var?
‘’İlk Atlas’’ albümü can dostum ve müzikal partnerim mezzosoprano Senem Demircioğlu ile ortaya koyduğumuz ilk üretimimiz. Süreç aslında çok tatlı ve ilham verici ilerledi. Daha önce değerli besteci ve piyanist Fazıl Say’ın ‘’Bu Kekre Dünyada’’ adlı parçasını düzenlemiştim. Eseri Senem ile beraber konserlerimizde icra ediyorduk. Sonra bir gün Sevgili Fazıl, düzenlemeyi çok beğendiğini ve mutlaka kaydedilmesi gerektiğini belirtti. Yani albümün fikir babası oldu. Bizi bu konuda çok destekledi ve albümümüzün prodüktörlüğünü de yaptı. Dolayısıyla ‘’İlk Atlas’’ bize, Fazıl’ın ilk ve en değerli el verişidir. İçinde bulunduğumuz ortamda, müzikal ve insani olarak bunu çok fazla göremiyoruz. Bizim için birçok açıdan inanılmaz değerli ve kıymetli bir destekti.
O albüm için çok yoğun çalıştık, çok emek verdik. Her parça üzerine çok düşünülmüş, saatlerce odalara kapanılıp çalışılmış, muazzam beyin fırtınaları sonrasında ortaya çıkmıştır. Bugün hala açıp dinlediğimde ‘’zamansız bir albüm’’ olduğunu düşünüyorum. Çok büyük kitlelere ulaştığını söylemeyeyiz, öyle bir beklentimiz de yoktu. Fakat meraklısının 10 sene sonra da açıp dinleyeceğini düşünüyorum. Fotoğraf çekiminden düzenlemelere, kayıtlarda çalan müzisyenlere kadar büyük bir özenle hazırlandı. Sevgili Ajlan Akyüz, albümün çıkış şarkısı olan İlk Atlas’ı ve daha birçok parçayı besteleyerek bize çok değerli bir yoldaşlık yaptı
Benim için her zaman dudağımın kenarında bir gülümseme ile hatırlayacağım, kalbimi ısıtacak bir tecrübe oldu. Senem ile çalışmalarımız devam ediyor. Müziğimizin ne kadar değiştiğini ve zamanla nasıl dönüştüğümüzü görebiliyoruz. Bunları gözlemlemek açısından ‘’İlk Atlas’’ bizim hakikaten ‘’ilk atlasımız’’ oldu.
Fotoğraf: Zeynep Gölgesiz
Geride bıraktığımız pandemi sürecinde İş Sanat’a konuk olarak sosyal medya üzerinden sıra dışı bir repertuvar ile performansınızı sergilediniz. Bu anlamda dijital medya müziğe ne gibi avantajlar sağlıyor? Müzik kültürümüz üzerinde etkileri var mı?
İş Sanat konserimiz bizim için de çok özeldi çünkü içinde bulunduğumuz buhrandan biraz da olsa çıkıp kendimizi ‘’sahnede hissetmemizi’’ sağladı. Elbette bomboş bir salona çalmakla seyircilerin sesini duyarak çalmak arasında çok fark var. Seyircisiz müzik yapmak gerçekten zor. Bunu tecrübe etmek ilginçti. Çok özel ve güzel bir konserdi. Ben o konserde ciddi anlamda hastaydım ve ateşim vardı. Yine de bugün düşündüğümde, o görüntüleri açıp izlediğimde ‘’iyi ki yapmışız’’ diyorum.
Dijital medyanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Üretim süreciyle beraber tüketim şeklini de etkiledi. En azından bağımsız sanatçıların, dinleyicisine ulaşabilmesi için son derece faydalı bir seçenek olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar dezavantajları olsa da bunu iyi ya da kötü bir şekilde eleştirmenin elbette anlamı vardır ama zaman geçtikçe her şey dönüşür. Sanırım ilkelerimize sadık kaldığımız sürece buna uyum sağlamak en doğrusu olacaktır.
‘’Yarına Davet, Nazım Hikmet” isimli müzikli gösterinizi hem yurt içinde hem de yurt dışında sahnelemeye devam etmektesiniz. Bize çalışmanın gelişim aşamasından bahseder misiniz? Yürütmekte olduğunuz yeni projeleriniz var mı?
‘’Yarına Davet’’ seneler önce Karşıyaka Belediyesinin teklifi üzerine kurguladığımız müzikli bir oyundu. Çok sevdiğimiz ve yakın arkadaşımız, oyuncu Yetkin Dikinciler ile provalarını son derece keyifle yaptığımız ve ondan sonra da uzun bir süre sahnelediğimiz bir gösteriydi. Bizim için değeri ve anlamı çok büyük. Hem yaparken fazlasıyla zevk alıyoruz hem de Senem ve Yetkin ile çok iyi arkadaşız. Dolayısıyla üç yakın ve çok iyi dost, sahneye çıkıyor aslında. Son derece anlamlı, keyifli, eğlenceli yani zevkli geçiyor.
Şu anda teklif geldikçe gösterilerimize devam ediyoruz. Zaman zaman çeşitli kültür sanat merkezlerinden, belediyelerden ve özel şirketlerden bu gösteri ile ilgili teklifler alıyoruz, seve seve son derece büyük bir memnuniyetle sahnelemeye devam çalışıyoruz.
Fotoğraf: Emrah Almış
Geçtiğimiz günlerde Azeri besteci Fikret Amirov’un “Men Seni Araram” adlı eserini piyano ile yeniden yorumladınız. Bu kıymetli eseri piyano ile harmanlama fikrini sizde uyandıran şey neydi?
“Men Seni Araram” aslında seneler önce Senem ile beraber yaptığımız ‘’İlk Atlas’’ albümünde kaydettiğim bir parçaydı. Zaman geçtikçe, bizler yaş aldıkça, damak zevklerimiz, bakış açılarımız ve daha bir sürü şey değişip dönüşüyor. Ben eseri çok sevdiğim için şimdiki duygu durumumla, müzikal fikir ve tavırlarımla tekrar kayıt yapmak istedim. Bu sefer videoya alarak daha anlamlı bir hale getirmeye çalıştım.
Öncelikle kaydın prodüktörü, videomuzun yönetmeni ve benim çok Sevgili dostum Bora Çifterler’e buradan teşekkür etmek istiyorum. Her şey onun muazzam özverisi sayesinde oldu. Bu parçayı çalıp kaydettiğim ve videosuyla yayınlamış olduğum için son derece mutluyum, çok sevdiğim ve fazlasıyla etkilendiğim bir eser. Umuyorum değerli dinleyicilerimizde aynı şeyi düşünür.
Fotoğraf: Zeynep Gölgesiz
11 yaşında başlayan hikayeniz bugüne kadar ulaştı ve başarılı bir şekilde devam ediyor. Geride bıraktığınız bu hikâyeden memnun musunuz? Sizinle aynı hikâyeyi paylaşmak isteyen genç yeteneklere verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
Müzik hayatımla ilgili nihai bir mutluluk yani ‘’evet, tamam oldum’’ diyebileceğim bir tatmin sanıyorum sadece bende değil hiçbir müzisyende olmuyor. Bizler aldığımız kayıtlardan, verdiğimiz konserlerden hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmuyoruz. Hatta bazılarımız her izlediğinde “bir kusur bulurum” düşüncesiyle konserleri ya da kayıtları dinleyemiyor bile. Dolayısıyla bu sanırım biraz karakterle belki de ‘’mükemmeliyetçilikle’’ ilgili olabilir.
Açıkçası 11 yaşımdan bugüne kadar başarılı olduğumu ya da başarısız olduğumu ben söyleyemem. Onu belki damak tadına, bilgisine, birikimine güvendiğimiz birisi yorumlayabilir fakat bu da sadece onun yorumu olur. Sanıyorum bu konuda net bir şey söylemek pek mümkün değil.
Yaptığım müziklerde her zaman içimden geldiği gibi davranmaya, istediğim şekilde çalmaya ve gerçek olmaya gayret ediyorum. Yani ne hissedip, düşünüyorsam bunu yansıtmaya çalışıyorum. Bu da bazı insanların kalbine dokunuyorsa ya da ilgilerini çekiyorsa, benim için en büyük başarıdır.
Çok büyük salonlarda konserler vermek ve uluslararası turnelerle, hangi gün nerede uyandığımı bilmeden, konser yapmak benim için salt mutluluk ve başarı değil. Bu biraz tercih meselesi. Hayattan ne beklediğimizle ilgili.
Birden fazla alanda, farklı disiplin ve dinamikleri birleştirerek bir şeyler denemek, eğitimini almadığım bir müzik türü ya da dalla ilgili bir şey yapmaya cesaret etmek benim için bu işin en eğlenceli kısmı. O yüzden şu ana kadar geldiğim kısımdan elbette memnunum. En azından ardıma baktığımda ‘’bunu da neden yapmışım’’ diyeceğim bir üretimim henüz yok. Bunun olmamasına da gayret ediyorum. Yine de bazen çok eski bir kaydı açtığımda ‘’nasıl böyle çalmışım’’ diyorum fakat o da o dönemin içinde benim açımdan yerini daha doğru buluyor. Yani elbette zaman geçecek değişeceğiz, dönüşeceğiz ve müzikal fikirlerimiz de bizimle evirilecek. Bence değişime tanık olmak zaten bu işin büyüsü…