Hakan Çağlar: İnsanın kendine hizmeti en kıymetlidir.
röportaj: Eylül Giriftinoğlu, Kerem Ateş
Sevgili Hakan Çağlar ile müzik sektörü ve sanat üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine bu keyifli sohbetimiz için teşekkür ediyoruz.
Davul çalmaya bir arkadaşınızın teşviki ile başlamışsınız. Hep müzisyen olmak istiyor muydunuz, bu ilginiz nasıl başladı? Davul çalmaya başlamadan önce de müziğe ilginiz var mıydı?
Athena’nın ilk davulcusu Turgay, arkadaşım, tavsiye etti. Müzisyen olmayı düşünmüyordum o zamanlar, hatta müzik dersinde iyi değildim. Orta öğrenimde blok flüt çalmada iyi değildim yani. Ağacın dallarıyla oraya buraya vuruyordum o da sen iyi bir davulcu olursun bence dedi. Beni 1-2 kere evinin üstündeki depoya götürdü orada gösterdi. O bana aşıladı ama onunla devam edemedim. Sonra davulcu olmaya karar verdim. Kendi kendime geliştirdim, bisküvi kutularından davul yaptım öyle başladım.
Benim güzel sanatlara ilgim vardı diyelim. Ben aslında müzikle değil resimle başladım sanata ve hakikaten kendi ruhumda olan bir yetenekle. Ablam da biraz yardımcı oldu tabii. Hep bir yol gösterici bir öğretmen lazım. Küçüklüğümde resimle çok haşır neşirdim, çok başarılı bir çizer oldum zamanla. Çünkü çok çiziyordum, müzik ile ilgileneceğimi düşünmüyordum. Müzik bana rastladı. Fakat tabii tanışınca müzikle, bir alet çalmakla ilgili bir şeye girişince… Rock müzik dinliyordum zaten o zamanlar, çok pekişti yani. Ben bir şeyle tanıştığım zaman birden benim hayatıma girebilir. Küçüklüğümde de öyleydi. Görsel sanatlar üzerine eğitim aldım ama işte bir müzik çok yer kapladı.
Daima pozitif ve samimi bir imaj vermeye özen gösteriyorsunuz. Peki en soğuk ve korkutucu hayvanlardan biri olan timsahın sizin lakabınız olma sebebinin hikayesi ne?
Timsah, gençken üniversitede erkek arkadaşlarımın bana taktığı bir lakap. Lakapların çoğu insanları aşağılamak için kullanılır. Kişinin eksiği gediği ne varsa onun üzerine takılır. O zamanlarda bir karikatür tiplemesi vardı, ona benzetiyorlardı. Onun için ismimi Timsah koydular. Karakterimle hiçbir ilgisi yok aslında. O dönem saçları çim bir karikatür tiplemesi vardı Daral&Timsah diye, beni oradaki karaktere benzettikleri için aşağılamaya çalışırlardı. İnsanları kötülemek istemiyorum, lakabın ortaya çıkışı bu tabii. O, sonraları çok revaçta oldu. Müzik piyasasına atıldığımda Timsah ismi çok ilgisini çekti insanların. Albümlerde bile ismimi Timsah yazmaya başladık. Yoksa dediğin gibi karakterimle gerçekten hiç alakası yok.
Beste yazıp vokal yapmış olsanız da uzun yıllar boyunca ana rolünüz davul çalmak olmuştu ve bunu çok da iyi yapıyordunuz. Ama artık baterist olarak değil de aykırı bir solist olarak karşımıza çıkıyorsunuz. Aykırı doğanıza uyan bu değişim nasıl oldu ve bu değişimden sonra hiç zorlandığınız oldu mu?
Evet uzun süre davul çaldım. Aykırı kişiliğin demen çok hoşuma gitti. Gerçekten de bir şeyler oluyor, bende birdenbire değişim oluyor; resimden birden müziğe sıçrıyorum, davuldan sonra senaristliği özendim. Bir gün bir yerlerde başladım Evliya Çelebi’yi araştırmaya ve onun hakkında senaryo yazdım. Geçen sene lise edebiyat kitaplarının resimlerini çizdim. Ticari olarak çok karlı bir iş değildi ama lisede konuların çok sıkıcı olduğunu bildiğim için de gençler resimlere baksın zevk alsın diye yaptım. Solistlik işinde de, davul çalarken evimdeki gitarımla tıngır mıngır oynuyordum. Şiiri seven bir insan olduğum için kendiliğinden olaylar başladı. Yani içimden geldi. Yüzüm Gözüm Şiş’in sözlerini yazdım, başladım. Asıl dönüm noktası, birçok şeyin de dönüm noktası; gruptan ayrılmamın bile dönüm noktası Lan Oğlum Böyle Olmaz diye bir şarkı yazdım. Şarkı acayip, grup içinde de sevildi. Kaydederken şans eseri Erkin Koray gelmişti o zaman stüdyoya. O da beğendi. yani böyle bir acayip. Derler ya, parça kendi kendine yürüdü. Bir şeyler oldu yani, ben de inanamadım. Sinema filmi çektik, şirket film müziğinin illaki Lan Oğlum Böyle Olmaz olmasını istedi. Şimdi böyle şeyler olunca bende de bir şeyler değişmeye başladı. Demek ki insanların beğendiği şeyler yapabiliyorum dedim. Ben daha çok gitarla beste yapma hevesini tutmaya başladım ve bu tutku çok büyük bir tutkuya dönüştü. Ben de davulla ilgili bir türlü ilerleyemedim kendimce. Çünkü çok sakatlık geçirdim falan derken davulla bir türlü anlaşamaz oldum ve birde davul çok zor arkadaşlar. Kocaman bir alet yani. Evinde çalamazsın. Derken ben gittikçe soğudum çünkü gitar beni gittikçe cezbetti ve beste yapmak, söz yazmak beni çok yukarıya çıkardı. Onun için de artık bir albüm yapmam gerekiyor diye düşündüm.
On iki şarkılık yeni bir albümünüzün yolda olduğunu ve yakın bir zamanda çıkacağını söylemiştiniz. Bize albümünüzün içeriğinden biraz bahseder misiniz? Bu albümü özel yapan ne?
Timsahın Gözyaşları diye bir grup kurdum çok değerli müzisyen arkadaşlarımla. Albüm çıkardım pat diye pandemi girdi araya, pandemi dolayısıyla hem o albümü doğru düzgün yaşatamadım ve evde kendi başıma çalışmak zorunda kaldım. Bu süre içerisinde müzik programları öğrendim. Çok kere başkalarına yalvarmamı sağlayan şeylerin hepsini tek başıma yapabilir hale geldim. Tabii çok çalıştım. Baya bildiğiniz sabah dokuzda kalkıyorum kahvaltımı yaptıktan sonra onda derslerime başlıyorum. Ama ilk önce şan dersimi yapıyorum. Davulcu olduğum için, şarkı söylemem gerekiyor diye 3 senedir şan eğitimi veriyorum kendime. Bu sene de bir öğretmenden ders aldım. Sonra felsefe dersim şiir okuma saatim falan bir öğrenci gibi üç senedir çalışıyorum. Kendimi hazırlıyorum yani. Bu sırada kendi müziklerimi kendim yapmaya başladım. Timsahın Gözyaşları (Meczup) albümündeki bütün besteler ve sözler bana aittir. Şimdiki çıkaracağım albüm plak şeklinde çıkıyor. Plak ve Ben şirketi sahibi Nejat Pakyüz bey ile beraber yayınlayacağız. Bu albümde Timsahın Gözyaşları grubu yok. Kendim yaptım pandemi sürecinde. Tabi çok değerli müzisyen arkadaşlar var albümde. Albümde 12 bestem var sözleri bana ait. Ayrıca albümünün masteringi İngiltere’de meşhur Abbey Road Stüdyoları’nda yapıldı. Ama tabii uzun bir süre bekledim yani. İnşallah’lı konuşayım, bu Ocak ya da Şubat ayında çıkartacağız plağı. Plağın özelliği gerçekten bütün her aşamayı, düzenlemeleri ben yaptım plak kapağını ben çizdim, karakalem çalışma yaptım. Bu benim kendimi aştığım bir resimdir.
Üç-dört sene önce davul çalan birisinin buralara gelmesi iyi bir şey. Bir de bir gruptan çıkıp 25 sene bir grupta çalıp o grubun müziğinden etkilenmeden bir müzik yapmanın da önemi vardı.
Bence en değerli soruyu sorayım, son soru olarak. Çok yönlü bir müzisyen ve aynı zamanda devamlı olarak kendini geliştirmeye çalışan birisiniz. Bu röportaj boyunca da bu anlaşıldı zaten. Peki sizin gibi müzisyen olmak isteyen, sizin yolunuzdan gitmek isteyen diğer genç müzisyen adaylarına en önemli öneriniz ne olurdu?
Evet bir kere muhakkak bana ulaşsınlar. En iyi tavsiyemdir. En iyi şekilde yardımcı olacağıma söz veriyorum bu bir. Tavsiyem de hep inançlarına, heveslerine, isteklerine çok güvensinler. Disiplinli olarak çalışsınlar yani şu tespih dediğimiz şey aslında aynı şeyi tekrarlamak. Senin gelişeceğin şey olmalı. Aynı kelimeyi tekrarlayınca tabii ki bir şey olmaz ama sen devamlı tekrar ettiğinde bir anımsama oluyor insan için. Aslında sende olan o yeteneği, esma derler… “Allah’ın esmaları” Mesela Türkçede, Grekçede yani bir sürü dilde bir sürü şey var. Bize yakın olanı söyledim. O esmayı hatırlıyorsun, o yeteneği, o dinamiği, o kuvveti hatırlıyorsun. Hatırlama var resmen arkadaşlar. Anamnesis diyor Grekçede yani o kadar tekrar yapınca… Sen işte o piyanoyu yüzlerce kez çalınca, binlerce kez oluşan şeyi hatırlamaya başlıyorsun. Sende olan bir şeyi hatırlamaya başlıyorsun. O disiplinin tekrarını, o tespihin faydasını anlatıyor size. Siz de mesela hiçbir müzik aleti çalmıyorsunuz ama iyi çalanı anlıyorsunuz değil mi? “Çok iyi gitar çalıyor” ya da “çok iyi davul çalıyor” nasıl anlıyorsunuz? İşte bu da ispatı dediğimin. Yani sende var. İyi bir resmi anlayabiliyorsun. Neden ressam değilsin? Nasıl anlıyorsun? İşte bu altın oranlar, altın kurallar bizde zaten kayıtlı var. Yani bir şey yapmak istediğinizde kendi yeteneğinizin doğrusunu bulacaksınız. Tabii hangisiyse onda muhakkak iyi bir sonuçla çıkarsınız. Muhakkak geri dönüşü var. Evren kuralı. Matematikten bahsediyorum ben. Bunu 1000000 kez yapınca ne olur? Mükemmel olur. Volkswagen’in bir reklamı vardı, onu da söyleyeyim kapatıyorum. Çok eski bir reklam. Atlama yarışmaları, olimpiyatlar… Trambolin yerine geliyor adam atlayacak sıkışıyor, sıkışıyor… Tam atlayacak durduruyorlar görüntüyü, havada adam. Altta yazı geçiyor, “Bir insan bir şeyi 1000000 kez yaparsa mükemmel olur.” Bu adam parendeler atıyor türlü harika bir giriş yapıyor… Güzel, evet çok güzel bir reklamdır bu. Anlattıklarıma iyi bir örnek olduğu için anlatıyorum. Onun için genç müzisyenlere diyorum ki, ya ben yapamıyorum gibi olmanıza gerek yok. Hepimiz oluyoruz. Ama sen onu diretirsen muhakkak elde edersin. Yani şu köprünün üzerine doğru yürürsen köprüden karşıya geçeceksin o kadar. Tabii kimisi yavaş yürür kimisi hızlı yürür, farklılıklar var. Ama bilin ki muhakkak sonuç var, hediye var. Onun için çalışmalarınıza en güzel şekilde devam etmeye çalışın. Kurumda 9 saat çalışacağınıza, başkalarına hizmet edip onları zengin edeceğinize; sabah yedide altıda kalkıp dokuzda işe gelip akşam altıya kadar bir başkası için çabalayacağınıza kendinize 3 saat ayıramayacak mısınız? Bir saat ayıramayacak mısınız? Bırak onu. İyi, çok iyi müzisyenler 8 saat ayırıyor bilen bilir. O özel zaten iş vakti işte onların. İnanılmaz. Herkes işinde 8 saat çalışıyor; bunları böyle düşününce işler çözülür, kolaylaşır. Başkasına hizmet değil insanın kendine hizmeti en kıymetlidir. Onun için gençlere vereceğim tavsiyeler de bunlar.
Çok güzel bir röportaj olmuş elinize sağlık