Can Sertaç Adalıer: Tiyatro, toplumun duygusal, kültürel ve sosyal dokusunun bir yansımasıdır.
röportaj: Dilara Yiğit
Son yıllarda Yargı, EGO ve Gibi başta olmak üzere geniş kitlelere ulaşan önemli yapımlarda yer alan Can Sertaç Adalıer ile oyunculuk üzerine konuştuk. Keyifli sohbeti için kendisine teşekkürlerimizi iletiriz…
Haliç Üniversitesi’ndeki konservatuar eğitiminizle beraber profesyonel tiyatro kariyerinize önemli bir adım attınız. Bize tiyatro ve oyunculukla olan ilişkinizden, sizin için taşıdığı anlamdan bahseder misiniz?
Tiyatro insana dair kadim bir sanat dalı. İnsanlar tecrübelerini, topluluğa dair bazı ritüelleri, şarkılarını, danslarını yani kültürlerini topluluğun geri kalanına ya da yeni nesillerine aktarmak için tiyatralliği kullanırlar. Tiyatro kendi kişisel gelişimimde ve sosyal çevre ile bağlantı kurabilmemin önünü açan bir edim oldu benim için. Tecrubelerim beni bu işi profesyonelce icra etmeye yöneltti. Haliç üniversitesindeki Tiyatro yüksek lisans bölümüne de tiyatroda akademik araştırmalar yapmak ve daha çok öğrenmek için başladım.
Sahne yaşamınız başta Bornova Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda başladı ve İstanbul ile devam etti. Sizi İzmir’den İstanbul’a getiren en önemli sebep neydi? Bize sürecin avantajlarından bahseder misiniz?
Bbşt’de henüz sahneye çıkan genç bir oyuncu adayı olarak bazı prodüksiyonlarda ufak roller oynama fırsatı bulmuştum, deneyimlerimden de oldukça mutluydum. Oyunculuğu meslek edinmemin ilk tohumları da burada ekilmiş oldu. Kendimi geliştirmek ve yeni teknikler öğrenmek istedim. İstanbul özellikle sahne sanatları için sınırsız olanak sağlayan zengin bir şehir. Şehrin farklı bölgelerinde birçok tiyatro topluluğu, üretim yapıyor. Festivaller, yurtdışından gelen farklı ekiplerin yaratımlarını görmeye olanak sağlarken, farklı kültürlerle iletişim kurabilmeyi mümkün kılıyor. Bu sebeple İstanbul’a taşınmanın, eğitim almak ve bir kariyer oluşturmak için doğru yer olacağını düşündüm.
Tiyatro ile beraber çeşitli dizi ve filmlerde de rol aldınız. Bize sahne ile ekran arasındaki farklardan bahseder misiniz? Kendinizi hangi alana daha yakın hissediyorsunuz?
Her iki alanda da performans göstermekten son derece keyif alıyorum. Sahne performansı canlı bir deneyim sunarken, kamera önünde performans vermek daha yakın ve yoğun bir etkileşim imkanı sunuyor. Sahne ve ekran oyunculuğu arasında çok derin farklar bulunduğunu düşünmüyorum. Performatif davranışınızı ölçeklendirebilme ile ilgili bazı ufak farklar var diyebilirim. Her iki alanda da kendimi geliştirmeye ve keşfetmeye devam ediyorum.
Hem TV dizilerinde hem de dijital platformlarda çeşitli yapımlarda kariyerinize yön verdiniz. Dijital platformlar izleme kültürümüzü ne yönde etkiledi? Dijital platformlar içerik konusunda televizyon yapımlarının yerini alabilir mi?
Dijital platformlar, izleyicilere istedikleri zaman istedikleri içeriği izleme özgürlüğü sunarak ciddi bir alternatif sağlıyorlar. Televizyondaki yayın saatinde ekran karşısında olmanın zorunluluğunu ortadan kaldırdığından, izleme alışkanlıklarımızı önemli ölçüde değiştiriyor. Dijital platformlar, genellikle geleneksel televizyon yayınlarına göre daha çeşitli, deneysel ve çoğu zaman daha yaratıcı içerikler üretiyorlar. Bu durum dijital platformlara ilgiyi arttırsa da geleneksel televizyon yayını izleyicisi sayısı da oldukça yüksektir. Dijital platformların televizyon yapımlarının yerini tamamen alıp almayacağı hala çok belirsiz ancak her iki medya türü de izleyiciler için farklı tercihler sunmaya devam edecektir.
İzleyici ile buluşan ‘’Acans’’ adlı diziniz ile reklam ajanslarında yaşanan bazı olayları ele aldınız. Bize dizinin ortaya çıkış süreci ve fikirden bahseder misiniz?
“Acans” tür ve yapı olarak Steve Carrell ‘in rol aldığı “The Office” ile benzer bir mantıkta, bir iş yeri komedisi. “The Office”i severek izleyen biri olarak bir Acans’ın senaryosunu eğlenerek ve gülerek okudum, fikri hızlıca benimseyebildim. Acans’ın yazarı Ayberk Çınar reklamcılık kökenli bir yazar olarak bir reklam ajansının komik ve eğlenceli anlarını başarılı bir şekilde senaryoya yansıtmıştı. Rol bana dizinin yönetmeni Ali Yorgancıoğlu tarafından teklif edildi, görüştük anlaştık ve ekibe dahil oldum. Oynaması keyifli bir senaryoda, gerçek bir reklam ajansında, harika enerjisi olan bir ekiple birlikte çok eğlenerek çektiğiniz bir iş oldu.
Yargı, EGO ve Gibi başta olmak üzere geniş kitlelere ulaşan önemli yapımlarda yer aldınız. Bu yapımlar kariyerinizi ne yönde etkiledi? Mesleğinize olan bakışınızda size neler kattı?
Tümü içinde bulunmaktan mutlu olduğum ve bana kattıkları sebebi ile “iyi ki” dediğim yapımlar. Kamera önünün bir oyuncuya en olumlu katkısının, performans üretimini hızlandırması olduğunu düşünüyorum. Hali hazırda yazılmaya devam eden ve değişime açık bir senaryoda varlığınızı sürdürmek, hızlı, odaklı ve profesyonel olabilmeniz anlamına da geliyor. Sezonda televizyondaki bir işte çalışmak sınayıcı ve zorlayıcı bir süreç ancak hem zihinsel hem de fiziksel kondisyon olarak güçlenmenizi ve tecrübelenmenizi sağlıyor.
Daha önce verdiğiniz bir röportajda, tiyatroyu binalardan dışarıya çıkartıp, hayatın içine karıştırmayı hedefleyen projeleriniz olduğunu belirttiniz. Sizce toplum tiyatronun gelişimi konusunda nasıl bir öneme sahip?
Toplumun tiyatronun gelişimi üzerinde önemli bir etkisi olduğuna inanıyorum. Tiyatro, bir toplumun duygusal, kültürel ve sosyal dokusunun bir yansımasıdır ve toplumun kendini ifade etme ve kendini tanıma yolunda önemli bir araçtır. Toplumun tiyatro üzerindeki etkisi tiyatronun gelişimi için hayati öneme sahiptir. Sonuçta üretimlerimizi seyirciniin beğenisine sunmak ve mesajımızı kitlelere yayabilmek için yaparız. Tiyatro, toplumun duygusal ve entelektüel ihtiyaçlarını karşılayan bir sanat formu olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir ve toplumun tiyatroya olan ilgisi, bu sanatın geleceği üzerinde belirleyici bir rol oynayacaktır.
Sizinle aynı hikâyeyi paylaşmak ve yolunuzdan ilerlemek isteyen genç yetenekler var. Onlara verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
Genel olarak bir kariyer oluşturmak oldukça zor, ancak zor olan her şey de bir o kadar güzel. Kariyer yolunda azimli ve tutkulu olmak ilk adım olarak düşünülmelidir. Tiyatro ve oyunculuk gibi sanat disiplinlerinde başarı, tutkunuz ve kararlılığınızla doğrudan ilişkilidir. Tutkunuz sizi motive edecek ve zorluklarla karşılaştığınızda sizi ileriye taşıyacaktır. Eğitim ve sürekli gelişim de diğer bir olmazsa olmazdır. Genç dostlarıma bulabildikleri her fırsatta kısa veya uzun süreli eğitimlere katılmalarını, atölye çalışmalarını yakından takip etmelerini öneririm. Bu şekilde günceli takip eden ve kendini yenileyen bireyler olmaları, değişip dönüşen sorunlara ve gündeme karşı farklı bakış açıları geliştirmelerinde etkili olacaktır. Bolca ağ oluşturun, oyunlar ve filmler izleyin, yenilikçi olun ve farklı deneyimlere açık olun. Belki en zor ve son olarak da sabırlı olun ve iyimser kalın 🙂
Unutmayın ki herkesin kariyer yolu farklıdır ve herkesin başarı tanımı farklıdır. Kendi benzersiz yolunuzu bulun ve tutkuyla onu takip edin. İyi şanslar!