Anlaşılmaz Kadınlar ve Fleabag Üzerine
Yazı: Melisa Güller
“Kadınlar, ne anlaşılamaz varlıklar.” misojinistik kişilerin dillerinden düşmeyen nadide tesptilerden bir tanesidir bu söz, medyada da gerçek hayatta da çokça karşılaştığımız. İlk duyduğum zamandan beri- ki bu çok uzun yıllar öncesine dayanıyor- düşünürüm kadınlar hakkında anlaşılması zor olan şeyin ne olduğunu. Bu anlaşılmaz kadınların kompleks hikayelerinden birinin Fleabag’de anlatılmaya çalışıldığını görüyoruz Phoebe-Waller Bridge tarafından.
Daha henüz kadın olduğumun farkına varmamışken, kadınlık/erkeklik/herhangi bir cinsiyet hakkında fikirler üretmeye aklım ermiyorken ve gerek duymuyorken dahi kadın denilen cinsiyet hakkında oldukça çarpıcı görüşler duymuştum, diğer herkes gibi. Cinsiyetçi stereotipler dışında bu “anlaşılmazlık” spesifik olarak kafamı karıştıran kavramlardan olmuştu. Bir insanın bir insanı anlaması her zaman zor bir şey olmuştur, evet, ama kadınlar olarak neyi anlatmakta zorlanmıştık bu kadar? Bu sorunun cevabının kadınların anlatmaktaki problemi ile ilgili değil, erkeklerin ve genel toplumun kadınları anlamaktaki problemi ile ilgili olduğunu bilecek kadar büyüdüm elbette. Bu süreçte kadın hikayelerine açılan sınırlı alanın da dünyanın kadınları anlamaktaki sorunu ile direkt olarak bağlantılı olduğunu da biliyorum. Bir iş yerinde erkek sayısı daha fazladır, bir partide ya da; bir dizide veyahut filmde. Kadınlar varsa da belli bir çizgide bulunabilirler bu alanlarda, ve sınırı aşarlar ise beğenilmez, sevilmez, rahatsız edici bulunurlar. Fleabag sınırları aşan biri olarak olarak 21. yüzyıla değin görmekte alışık olmadığımız bir kadın karakter profilini oluşturuyor.
Hata yapmaya meyilli, kusurlu, toplumun beklentilerinin dışına çıkan, yaralı karakterleri görmek tv ve sinema izleyicileri için yeni bir şey değil. Bu özelliklere bir de karakterin kadın olması eklenince, yeni bir şey haline geliyor. Gerçek hayatta insanların büyük bir çoğunluğunun bulundurduğu bu özelliklerin bir kadın karakter üzerinden yansıtıldığını görmek kendini yansıtılmış hissetmeyen, yalnız hisseden kadınlar için, yani birçoğumuz için oldukça değerli. Fleabag kompleks bir kadın karakter olarak bunu başarıyor.
Teknik olarak işsiz, aile ilişkileri berbat, romantik ilişkileri neredeyse aile ilişkilerinden bile daha berbat bir kadın olarak Fleabag’in bu denli sevilmesinin nedeni de bu özellikleri aslında. Onu insan yapan, bizden yapan bu özellikleri.
Kurtarılmış prenses, kötü kalpli üvey anne, komşu kızı, başrolün sevgilisi gibi daha küçük, daha az konuşan, daha az duyulan ve daha az görünen kadın rollerinden sonra Fleabag gibi bağıran, koşan, dövüşen, kaybeden, zaman zaman kazanan, yer kaplayan karakterlerin varlığı, elbette ki yine bu hisleri bizzat tecrübe eden bir yazardan, bir kadından çıkıyor; Phoebe-Waller Bridge.
Hala kadınları anlamakta zorlanan, sanki bu cinsiyeti insan değil de bir başka türmüş gibi nitelendiren insanlara isyan ile yazılmış bir karakteri ile Fleabag, son yılların en iyi işlerinden.